Anadolu İpek Yolları
Milattan sonraki ilk yüzyıllarda, Romalılar zamanında, seyahat olgusu neredeyse bugünkü düzeyine ulaşmıştı. Kuzey Denizi’nden Sahra’ya, Atlas Okyanusu’ndan Tuna nehri kıyılarına ve Mezopotamya’ya kadar üç kıtada, ünlü “Via Appia” gibi yaklaşık 90.000 kilometreyi bulan çift şeritli bulvarlar, 200.000 kilometre uzunluğunda Arnavut kaldırımı ve bazalt döşeli yollar, geçitler, viyadükler ve tünellerden oluşan bir yol şebekesi kurulmuştu. Yer ve mesafe belirten mil taşları ve yol levhaları, 30–40 kilometrede bir yolcuların konakladıkları hanlar, düzenli gemi hatları, günümüzün seyahat acentelerinin ilk ataları olan “seyahat danışma büroları” bulunuyordu. Hatta yollar, kentler, mesafeler, kıyılar, limanlar, demir atılabilecek yerler, içme suyu kaynakları, çeşitli halkların gelenekleri, lokantalar gibi seyyahlar için gerekli tüm bilgileri içeren ve ilk haritaların temelini oluşturan güzergâh haritaları bile vardı. 4. ve 5. yüzyıllarda, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte yok olan bu olağanüstü seyahat sisteminin düzeyine 19. yüzyıla değin ulaşılamadı.
Anadolu’da İpek Yolu:
Kuzeyde: Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, Istanbul, Edirne; Güneyde: Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Isparta, Antalya, Denizli merkezlerini izlemektedir. Ayrıca, Erzurum, Malatya, Kayseri, Ankara, Bilecik, Bursa, İznik, İzmit, Istanbul güzergâhının da kullanıldığı bilinmektedir.
Kuzey ve Güney güzergâhlarında bulunan Sivas ile Kayseri bağlantısıyla oluşan Antalya-Erzurum güzergâhının uzantısı, Anadolu’yu Iran ve Türkmenistan’a bağlamaktadır.
Bu ticaret aksında, karayolunun yanı sıra deniz yolu da kullanılmış olup, Karadeniz’de Kuzeyden gelip Batum üzerinden Trabzon, Samsun, Sinop, Istanbul, Bursa, Gelibolu, Venedik; Akdeniz’de Suriye üzerinden Antakya, Antalya, Izmir (Foça), Avrupa hattını izlemektedir.
14. yüzyıldan sonra, Osmanlılar döneminde de önemini sürdüren İpek Yolu, Yeni Çağda yapılan kesifler sonucu canlılığını yitirmeye başlamıştır.
Meslekleri gereği sürekli uzun yolculuklar yapan ortaçağ tacirleri, güvenlik nedeniyle genellikle büyük guruplar oluşturarak seyahat etmeyi tercih ederlerdi. Zamanla, Venedik, Cenova, Marsilya, Anvers, Londra, Lizbon gibi kentlerde toplanmaya ve işlerini bu merkezlerden yönetmeye başladılar.
Yeni deniz rotaları, birbirlerine çok uzak ülkeler arasında çeşitli ilişkilerin kurulmasına ve ticaret ağının dünya çapında genişlemesine neden oldu. Lizbon ve Sevilla gibi dünyaya açılan şehirler, Venedik gibi eski ticaret merkezlerinin yıldızlarını söndürdüler. Ticaret, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağladı, bilinmeyen yerlerin keşfini ve Amerika’ya yerleşimi hızlandırdı. Bin tonluk ağır ticaret gemileri, Avrupalı tacirlerin mallarını okyanuslarda taşıyorlardı. Hindistan deniz rotasının çizilmesi, Amerika’nın keşfi ve dünyanın çevresinin dolaşılması, kapitalist temellere dayanan yenidünya düzeniyle birlikte, siyasal ve toplumsal alanda köklü değişimlerin yaşandığı bir çağın başlangıcını belirliyordu.