Navlun sözleşmeleri “carter” ve “kırkambar” sözleşmeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Carter sözleşmeleri bir tür yer tahsis sözleşmesi olup deniz ticaretinin güçlü sermayeye sahip birkaç firma tarafından yapıldığı ve gemi hacimlerinin küçük olduğu Sanayi Devrimi öncesi dönemin ürünüdür.
Türk Ticaret Kanununda geminin tamamının veya bir kısmının taşıtana tahsis edildiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. (TTK. Md. 1016). Bu tür sözleşmelerde önemli olan eşya değil, eşyayı taşıyacak olan araç (gemi)’tır. Geminin tahsis ve kullanım şekline göre tam carter, kısmi carter, sefer/yolculuk carteri ve zaman carteri şeklinde isimler alır.
Sanayi Devrimini müteakip gemilerin yük taşıma kapasiteleri artınca carter sözleşmeleri de yerlerini kırkambar sözleşmelerine bırakmışlardır. Böylece tek bir gemiyle yüzlerce küçük parti mal taşımak ve çok sayıda navlun sözleşmesi yaparak daha çok kazanç sağlamak mümkün hale gelmiştir.
Kırkambar sözleşmeleri ile birlikte tarifeli seferler ve muntazam posta seferleri başlamış, carter sözleşmelerinin aksine taşınacak olan eşya ve dolayısıyla da eşyayı taşıyacak olan işletmenin güvenilirliği ön plana çıkmıştır.
1. NAVLUN SÖZLEŞMELERİNİN ÖZELLİKLERİ
Bir sözleşmenin navlun sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için birtakım özelliklere sahip olması gerekmektedir.
a. Türk Ticaret Kanununa göre, navlun sözleşmesinden bahsedebilmek için eşyanın deniz yolu ile
taşınması gereklidir. Bu anlamda kara ve hava yolları ile yapılan taşımalar navlun sözleşmesine konu
olamaz.
b. Türk Ticaret Kanununa göre, yolcu taşımacılığı dışında, taşınması mümkün olan bütün maddi
şeyler navlun sözleşmesine konu olabilir. Danıştay’a göre de taşınan şeyin yük ya da yolcu olması
navlun sözleşmesinin kapsamını değiştirmemektedir.
c. Türk Ticaret Kanununa göre, navlun sözleşmesinden bahsedebilmek için taşımanın kanunun
kabul ettiği manada bir gemi ile yapılması gereklidir. Ancak önemli olan taşımanın gemi ile yapılması
olup geminin taşıyana ait veya onun tarafından işletilmesi şart değildir.
d. Navlun sözleşmesi ile birlikte yük, taşıyanın zilyetliğine girer. Bu, navlun sözleşmesini taşıma
sözleşmesinden ayıran en önemli özelliktir. Ancak navlun sözleşmesinin zilyetliğin devri yanında
taşıma taahhüdü de içermesi şarttır. Aksi taktirde bir kira sözleşmesi söz konusu olur.
e. Navlun sözleşmesinin son özelliği ise ivazlı bir sözleşme olması ve karşılığında mutlaka bir ücret
ödenmesidir. Ancak buradaki ücret GVK m 61 anlamında ücret olmayıp, taşımacılık faaliyeti neticesi
elde edilen bir bedeldir. Bu bedel olmadan navlun sözleşmesi söz konusu olamaz.
2. NAVLUN SÖZLEŞMELERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ
Navlun sözleşmesinin hukuki niteliği vergilemeye doğrudan etki ettiği için vergi hukuku açısından önemli noktalardan birisi de bu sözleşmelerin hukuki niteliğidir. Navlun sözleşmesinin bir kira sözleşmesi mi yoksa bir istisna sözleşmesi mi olduğu hususunda doktrinde çeşitli görüşler mevcuttur.
4.1. Navlun Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ile İlgili Görüşler
Doktrinde yer alan bir çok görüşün de benimsemiş olduğu Çağa’ya göre, navlun sözleşmesi bir kira sözleşmesi değil, muayyen bir neticenin teminini (malın alıcıya teslimi) taahhüt eden istisnai bir akittir.
Benzer şekilde Tekil’e göre, “bir kişi denizden kazanç sağlamak amacıyla gemisini eşya taşımada kullanabileceği gibi aynı amaçla bir başka kişiye de tahsis edebilir. Bunun adi kira sözleşmesine göre olması mümkündür. Ancak deniz hukukunun mutad şekli bunun bir navlun sözleşmesi ile gerçekleştirilmesidir.
Danıştay’a göre, navlun sözleşmesinde gemi taşıma için tahsis edilirken, kiralamada gemi sahibinin gemisini personelli veya personelsiz fakat hizmet sözleşmesinin devri suretiyle bir ücret karşılığı başkasının kullanımına terki söz konusu olduğu için navlun sözleşmesi bir kira sözleşmesi değildir.
4.2. Navlun
Navlun sözleşmesi uyarınca elde edilen en önemli gelir navlundur. Çünkü her ne kadar navlun sözleşmesinin amacı eşyanın deniz yolu ile taşınması ve ilgilisine teslimi olsa da taşıyan açısından asıl amaç navlun geliri elde etmek bir başka deyişle kazanç sağlamaktır. Zira taşıyıcının tacir olduğu hallerde sözleşmede taşıma ücreti hakkında herhangi bir kayıt bulunmasa dahi, Türk Ticaret Kanununun 22. maddesine dayanarak tacirin ücret talep hakkı vardır ve taşımayı ücret karşılığı üstlendiği kabul olunur.
Türk Ticaret Kanununa göre, navlun sözleşme ile serbestce tespit edilir. Eğer sözleşmede açık/zımni olarak belirtilmemişse, yükleme yeri ve zamanında geçerli olan navluna göre (yükün cinsi, mesafe, taşıma şekli vs), bu şekilde de tespit edilemiyorsa, emsal malların navlunları esas alınarak hakkaniyet üzere tayin olunur (TK. Md. 1073/1).
Navlunun hesaplanma şekli navlun sözleşmesinin türüne göre değişir. Kırkambar taşımalarda aksi kararlaştırılmadıkça tespit edilen “navlun tarifeleri” sözleşmenin bir parçasını teşkil eder ve burada öngörülen miktarın zımnen mukavele edildiği kabul edilir. Tarifelerde navlun birimi yükün cinsi, ağırlığı veya hacmine göre belirlenir ve seçme hakkı genellikle taşıyana bırakılır. Değeri yüksek mallar için navlun advalorem olarak tayin edilir.
Carter sözleşmelerinde ise navlun değişik şekillerde tespit edilir. Yükün tamamı için sayı, ölçü, ağırlık vs dikkate alınmaksızın sabit bir miktar kararlaştırılabileceği gibi, süre göz önünde bulundurularak da hesaplanabilir. Süreye göre hesaplanan navlunun farklı uygulama şekilleri olup günümüzde en çok
karşılaşılanı navlunun yüklenen malın miktarına ve birim esasına göre, hafif yüklerde hacim, ağır yüklerde ise ağırlık esas alınarak hesaplanmasıdır.
4.3. Sürastarya ve Kontrstarya
Sürastarya, taşıyandan kaynaklanmayan sebeplerden dolayı yükleme ya da boşaltmada fazladan beklenen süreyi ifade eder. Bu süre içinde taşıyanın uğrayacağı zararları telafi etmek amacıyla taşıtan tarafından navluna ek olarak bir ödeme yapılmak zorundadır. Bu ödemeye de sürastarya ücreti ya da demuraj denir.
Sürastarya sadece sefer üzerine yapılan carter sözleşmeleri için söz konusudur (TTK. Md.1030). Zaman üzerine carter sözleşmeleri ile kırkambar sözleşmelerinde ise sürastarya süresi ve dolayısıyla sürastarya ücreti de yoktur.
Doktrinde hakim olan görüşe göre, sürastarya bir tazminat (cezai şart) değil, akdin sağladığı bir haktır. Sürastarya ödenmesi için zarar oluşması şart olmayıp, taşıtanın sözleşmeden doğan hakkını talep etmesi yeterlidir.
Sürastaryanın en önemli özelliği navlun sözleşmesi uyarınca ve dolayısıyla gemi tahsisi karşılığında elde edilmesidir. Bir başka deyişle sürastarya da navlun gibi tamamen taşıma ile ilgili olarak elde edilen bir ücrettir. Türk Ticaret Kanunu da sürastaryayı navlun sözleşmesinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmiş ve gemi alacaklısı haklarının içine dahil etmiştir. Her ne kadar Türk Ticaret Kanununun 1030. maddesinde kararlaştırıldığı takdirde sürastarya ödenmesi zorunludur dense de bundan kararlaştırılmamışsa sürastarya talep edilemeyeceği sonucu çıkarılamaz.
Türk Ticaret Kanununda sürastarya süresinin dışında ayrıca bir başka bekleme süresinden daha bahsedilmektedir ki doktrinde bu süre için kontrstarya ifadesi kullanılmaktadır. Her ne kadar Türk Ticaret Kanununda bir ayrım yapılmasa da kontrstarya, sürastaryaya ek olarak tanınan süreyi ifade eder ve kanuni bir zorunluluk olmamakla birlikte sürastarya süresi bittikten sonra eğer daha fazla beklenecekse bu süre için de bir ücret ödenmek zorundadır. (TTK. Md. 1033, 1035, 1052). Burada da amaç tıpkı sürastaryada olduğu gibi tanınan ek süre içerisinde yükleme ya da boşaltmanın tamamlanmasıdır.
4.4. Pişmanlık Navlunu, Mesafe Navlunu ve Boş Navlun
Deniz ticaretinin kendine özgü yapısı içerisinde taşıtana son derece geniş yetkiler tanınmıştır. Bunlardan biri de sözleşmenin tek taraflı fesih hakkıdır. Taşıtana tanınan bu önemli hak karşısında taşıyanı korumak ve sözleşmenin feshi nedeniyle uğraması muhtemel zararlarını telafi etmek amacıyla da pişmanlık navlunu müessesesine yer verilmiştir.
Pişmanlık navlunu taşıtanın ödemek zorunda olduğu bir miktar paradan ibarettir. Kara taşımacılığında da vardır (TK m.778). Hava taşımacılığında ise özel bir düzenleme olmadığı için genel hükümler uygulanır. Pişmanlık navlununun amacı, taşıyanın mahrum kaldığı navlun alacağının bir kısmını, bazen de tamamını telafi etmek ve keyfiliği önleyerek usul ekonomisinin sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Beklenmeyen bir durum sonucu zayi olan gemiden kurtarılarak emniyet altına alınmış yükün, geminin zayi olduğu ana kadar taşınması karşılığı olarak ödenen ücrete mesafe navlunu denir (Bkz., TK. Md. 1072, 1082, 1084). Mesafe navlunu sadece kurtarılan eşya için ödenir, dolayısıyla gemi ile birlikte yük de zayi olmuşsa, yolculuğun ne kadarı gerçekleşirse gerçekleşsin geminin zayi olduğu ana kadar yapılan yolculuk ve taşıma için herhangi bir navlun ödenmesine gerek yoktur.
Türk Ticaret Kanununa göre taşıtan yükün tamamını yüklememiş olsa bile navlunun ve icabında sürastarya ücretinin tamamını ödemekle yükümlüdür (TK. Md. 1039). Geminin tahsisine rağmen boş bırakılan kısmı için ödenen bu navluna boş navlun denir.
4.5. Hızlandırma Pirimi
Hızlandırma pirimi ya da diğer adıyla pirimaj Türk Ticaret Kanununda ayrıca düzenlenmemesine rağmen vergi hukuku açısından özel bir öneme sahiptir. Yükleme ya da boşaltma süresinden yapılan tasarruf nedeniyle taşıyan tarafından taşıtan veya gönderilene ödenen paradır.
Deniz ticaretinin kendine özgü yapısı nedeniyle uluslararası taşımacılık işlemleri genellikle acenteler tarafından organize edildiği için pirimaj ödemeleri de acentelere yapılır ve acentenin ticari kazancı olarak kabul edilir.